13 Ocak 2012 Cuma

ŞAH'IN UNUTAMADIĞI VE ETKİLENDİĞİ FİLMLER...

Bir vampiri sevdiğinizde, seçim hakkınız kalmaz. Bunun sevdiğiniz kişiyi inciteceğini bile bile nasıl kaçar, nasıl savaşırdınız? Sevdiğinize verebileceğiniz tek şey hayatınızsa, nasıl vermemezlik ederdiniz? Ya onu gerçekten seviyorsanız? Vazgeçilmez bir şekilde bir vampire âşık olmak, Bella Swan için, bir fantezi ve kâbusun gerçeğe karışmasıdır. Edward Cullen'a duyduğu yoğun tutkuyla bir tarafa, kurt adam Jacob Black ile arasındaki derin bağ ile öbür tarafa çekilmiş bir halde, nihai dönüm noktasına ulaşmak için kayıplar ve mücadele dolu çalkantılı bir yıl geçirmiştir. Artık kaçınılmaz bir seçimle karşı karşıyadır; ya ölümsüzlerin karanlık ama çekici dünyasına katılacak, ya da iki kabilenin arasında insan olarak hayatına devam edecektir. Bella artık kararını vermiştir ve kendisini muhtemelen yıkıcı ve anlaşılmaz sonuçları olacak benzeri görülmemiş bir olaylar zincirinin içinde bulur. Önce Alacakaranlık'ta yıpranmış olduğunu, ardından Yeniay ve Tutulma'da da dağılıp koptuğunu gördüğümüz ipler, artık tamamen düzeltilip bir araya gelecek gibi görünüyor. Peki ya bu sonsuza kadar gerçekleşmezse?

                       
                                                                         DEAR JOHN  
Çocukluğu evdeki dengeyi kurmakla geçen John Tyree, orduya yazılır ve asker olmak için evden ayrılır. Gitmeden önce Savannah isminde, hayır kurumlarında çalışan muhafazakar üniversite öğrencisi ile tanışır. Tesadüfler onları hep karşı karşıya getirir. Aralarındaki ilişki kıskançlık nedneiyle bozulur gibi olsa da, John genç kızın kalbini kazanmayı başarır. Ancak 11 Eylül'den sonra John orduya çağrılmıştır. Savannah ile John'un arasındaki ilişki artık mektuplarla ilerleyecektir.
                                                                 ONE DAY
Emma (Anne Hathaway), işçi sınıfından bir aileden gelen prensipli ve hırslı bir kızdır. Dünyayı daha iyi bir yer haline getirmeyi düşler. Dexter (Jim Sturgess) ise çapkın bir zengin çocuğudur. Onun düşü, dünyayı kendi oyun parkı haline çevirmektir. 

Üniversiteden mezun oldukları gün tanışan zıt kutuplardaki bu iki insan, birlikte geçirdikleri bir günden sonra hayat boyu sürecek bir arkadaşlığa adım atarlar. Biz her yılın 15 Temmuz'unda ilişkilerindeki başka bir ana tanık olurken, Emma ve Dex bazen birlikte, bazen ayrıdır. Ancak hayatta yol alırken aradıkları aslında hep yanı başlarındadır. Sevinçleri ve kavgaları, ümitleri ve kaybettikleriyle birlikte geçen 20 yıldan sonra, tanıştıkları o unutulmaz günün gerçek anlamı ortaya çıkacaktır...
                                                             P.S. I LOVE YOU
Holly Kennedy (Hilary Swank) güzel, zeki bir kadındır ve hayatının aşkıyla evlidir; tutkulu, esprili ve tez canlı İrlandalı Gerry (Gerard Butler). Gerry amansız bir hastalık yüzünden öldüğünde, Holly’nin de hayatı kararır. Ona yardım edebilecek tek kişi, artık yanında değildir. Kimse Holly’yi Gerry kadar iyi tanımamaktadır. Neyse ki Gerry her şeyi önceden planlamıştır. Gerry ölmeden once, Holly’ye sadece çektiği acıda değil, kendini yeniden keşfetmesinde de rehberlik edecek bir dizi mektup yazmıştır. İlk mesaj Holly’nin 30. yaş gününde, bir pasta ve Holly’nin şaşırıp kalmasına neden olan bir bant kaydı şeklinde gelir. Kayıtta Gerry eşine dışarı çıkıp “kendisinin kutlamasını” istemektedir. Bunu izleyen haftalar ve aylarda, Gerry’nin yazdığı başka mektuplar, şaşırtıcı yöntemlerle gelir. Holly’yi yeni maceralara yollayan mektupların her biri aynı imzayla bitmektedir: Not: Seni Seviyorum/P.S. I Love You Holly’nin annesi (Kathy Bates) ve en iyi arkadaşları Denise (Lisa Kudrow) ve Sharon (Gina Gershon), Gerry’nin mektuplarının Holly’yi geçmişe mahkum ettiğini düşünüp endişelenmeye başlarlar ama aslında, her mektup onu yeni bir geleceğe adım adım yaklaştırmaktadır. Gerry’nin sözlerini rehber edinen Holly evliliğe, dostluğa ve güçlü bir aşkın, ölümün nihailiğini yeni bir hayatın başlangıcına nasıl dönüştürebildiğine dair bu öyküde dokunaklı, heyecanlı ve zaman zaman komik bir yeniden keşfetme yolculuğuna çıkar.
                                                              THE HOLIDAY
Film fragmanları üreten bir reklamcılık firmasının sahibi olan Amanda Woods (Cameron Diaz), Güney Kaliforniya’da yaşamaktadır. Londra’da yayınlanan Daily Telegraph gazetesinin popüler evlendirme köşesine yazılar yazan Iris Simpkins (Kate Winslet) ise, yaşamını İngiltere’nin kırsal kesimindeki çok şirin bir kır evinde sürdürmektedir. Iris ile Amanda birbirlerinden 6.000 uzakta yaşadığı halde duygusal açıdan aynı konumdadırlar. Noel’in hemen öncesinde ikisi de erkek arkadaşlarını yaşamlarından bir süreliğine çıkartmaya karar vermiştir. Kısacası ikisi de nostaljik Noel şarkıları söyleyecek modda değildir. Noel tatilinde şehirden uzaklaşmak isteyen Amanda, karşılıklı ev değişimi konusunda uzmanlaşmış bir internet sitesine girdiğinde sorunlarının mükemmel panzehirini Iris’in İngiltere’deki kır evinde bulur. Bunun üzerine Amanda ile Iris arasındaki yazışmalar, iki haftalığına karşılıklı olarak birbirinin evine taşınmak için anlaşmayla sonuçlanır. Mevsimlik Santa Ana rüzgarlarıyla ısınan ılık bir kış gününde Los Angeles’a inen Iris, Amanda’nın Brentwood semtindeki evine taşınır. Çok geçmeden de Hollywood’un Altın Çağı’nın ünlü senaryo yazarı Arthur (Eli Wallach) ve Amanda’nın eski erkek arkadaşıyla beraber çalışan film müziği bestecisi Miles (Jack Black) ile arkadaş olur. Öte yandan Iris’in karlarla kaplı kır evine yerleşen Amanda da, uzun süredir özlemini çektiği tek başınalığın sıcaklığına kavuşmuştur. Ancak Iris’in yakışıklı erkek kardeşi Graham’ın (Jude Law) evin kapısını tıklatmasıyla olayın rengi değişmeye başlar. Beklenmedik gelişmelerin ard arda gelmesiyle iki kadın da en iyi yolculukların bagajların geride bırakıldığı noktada başladığını keşfedeceklerdir.
                                                                  THE NOTEBOOK
Sararmış bir not defterinden anlatılan ve yıllar önceden kopup gelen bir aşk hikayesi. 40'lı yıllarda ABD, Kuzey Karolayna'daki sahil kasabası Seabrook'a genç bir kız gelir. Ailesiyle geçireceği sakin bir yazı hayal eden Allie bir karnavalda tanıştığı Noah'la yakınlaşır. Noah kızı gördüğü anda hayatını birleştirmesi gereken insan olduğunu anlar.

Genç kız zengin bir ailen geldiği ve delikanlı da değirmende çalışan bir işçi olduğu halde geleceği hiç düşünmeden rüya gibi bir yaz geçirirler ve iyice aşık olurlar. Yazın sonunda ise bu büyük aşkın önüne çıkan engeller bir bir kendini göstermeye başlayacak ve iki aşığın yolları ayrılacaktır...

2 yorum:

  1. blogun çok güzel, etkilendim. Hemen takipçin oldum zaten. Yeni yazılarını bekliyoruz. Bana da beklerim
    http://esradandunyaya.blogspot.com

    YanıtlaSil
  2. Çok mutlu oldum yeni takipçim =))) çok teşekkürler

    YanıtlaSil